Köşe Yazıları

AB’YE GİRİŞ SÜRECİNDE BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

AB’YE GİRİŞ SÜRECİNDE BUZDAĞININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Yaklaşık 50 yıldır Türkiye Avrupa Birliği’ne girmenin yollarını arıyor. Bu çalkantılı bir süreçti. Özellikle AKP döneminin ilk yıllarında bu konuda çok hevesliyken, son 10 yılda AB süreci çıkmaza girmiş ve kapılar kapanmanın eşiğine gelmişti. Önce şunu sormamız gerekir: Türkiye bir Avrupa ülkesi olarak tanımlanıyor mu? Batılı oryantalistlerin bir kısmı Türkiye’ye Avrupa dememek maksadıyla, ”Avrasya”, ”Yakın Doğu”, ”Küçük Asya” vb. tanımlamalarda bulundular. Bir türlü onların kaleminden ”Türkiye, Avrupa ülkesidir.” tanımını göremedik. Ancak pratikte baktığımızda Avrupa ülkelerinin düzenlediği hemen her organizasyonda Türkiye yerini alıyor. Türkiye’de bulunan spor kulüplerinin Avrupa futbol organizasyonlarında yer alması bunun somut göstergelerindendir. Dolayısıyla düşünsel anlamda oryantalistler tarafından ”Avrupalı” olarak tanımlanmasak da, pratikte ve coğrafi sınırlar bağlamında zaten Avrupa sınırları içerisindeyiz. Yakın tarihimize baktığımızda, hemen hemen her hükümet Avrupa Birliği vaadini dillendirdi. Son olarak Cumhurbaşkanı’nın Litvanya’da gerçekleşecek NATO zirvesi öncesinde, İsveç’in de NATO üyeliğinin ön koşulu olarak, Avrupa Birliği’ne tekrar yeşil ışık yaktığına şahit olduk.
Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından sonra herkesin kafasında, ”Acaba bu sefer olacak mı?” sorusu tekrar ortaya çıktı. Türkiye Avrupa Birliği’ne girebilir. Hatta burada etkin rollerde alabilir. Fakat öncelikle şunu dikkate almamız gerekir, Türkiye Avrupa Birliği’ne girdiği takdirde bazı kriterleri karşılamak zorunda kalacak. Bunlardan en mühimi Kopenhag Kriterleri. Kopenhag Kriterleri, azınlıklarla ilgili bazı maddeleri de içermektedir ve azınlıkların haklarının gözetilmesini gerektirir. İşte bu madde, ilerleyen süreçte ülkemizde yer alan azınlıkların kendileri hakkında hak talep etmelerine yol açabilir. Mesela çok tartışılan Kürtçe eğitim ve Kürtçe’nin resmi dil olarak kabulü, Cemevlerinin ibadethane olarak kabulü vb. konularda; AB sürecinde ciddi adımlar atılmasıyla birlikte farklı sorunlarla karşılaşılabilir. Bu sürecin başlaması eğitimden sosyal hayata, birçok politikada yön değiştirilmesiyle sonuçlanacaktır. Özellikle dış politikada Neo-Osmanlıcı ve ümmetçi anlayıştan tavizler verilmek zorunda kalabilir. Dolayısıyla Türkiye böyle bir sürece hazır mı? önce bunu sormalı ve adımlar ona göre atılmalıdır. AB sürecinin her ne kadar olumlu anlamda getirileri olsa da, bunun bir Tanzimat Fermanı haline gelmesinin de önüne geçilmesi gerekmektedir. Söz konusu şartlar muhakkak Türkiye’nin önüne getirilecektir. Zira hem Almanya Başbakanı Olaf Scholz, hem de Avrupa Komisyonu AB’ye geçişle alakalı yeterlilik vurgusunda bulundu. Süreci hep birlikte takip edeceğiz, umarım en stratejik karar verilir.

Daha fazla kişiyle paylaş

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL